Pamuk Şekeri
Yemyeşil kırlara uzandım,benden çok uzakta olmasına rağmen elimi uzatsam değebilecek kadar yakın hissettiğim, mavisinde kaybolduğum gökyüzünü seyre daldım.Rüzgârlar,bulutları pamuk şekeri gibi önüne katmış savuruyor.Bulutlarda arkalarından kocaman bir canavar kovalıyormuşcasına kaçışıyorlar. Bu eşsiz manzaranın seyri öylesine içine aldı ki beni,kendi kaçışlarımı düşünmeye koyuldum. Kendimden yine kendime ,bitmek bilmeyen kaçışlarımı. Beni de şu yeryüzünde savuran neydi? rüzgarlar mı yoksa her fırsatta suçumu yükleyip rahatladığım kaderim mi? Ne kadarı doğru ne kadarı yalnış karar vermekte zorlandığım seçimlerim mi ? Hangisi olabilirdi ? Hangisi, hangisi? Önümde o kadar çok seçenek var ki, seçim yapmam çok zor.
Olduğum yaştan bir bir eksilerek başlangıca döndüm. Hayatı idrakta zorlandığım seneler. Şimdilerde de değişen pek bir şey yok ama olsun . İstemediğim yemeği yemek zorunda bırakılmam. İstemeden yaptığım sayfalar dolusu ödevler ve uzayıp giden serüvenler… Bunların karşısında aldığım ödül ve cezalar. Sorulan sorulara istenilelen cevabı vermezsem aldığım aşırının üzerine çıkan tepkiler de göz yummak zor olsa da ,hadi yumalim. Bu tepkilere karşı dayanma gücümü zamanla tamamen kaybettim .Sonrasında da ne denilse tamam diyen ve bir boyun eğişe doğru evrilen kimliğim bana o günlerden kalan büyük bir miras oldu.
Bunu zorlamayı bazen izlediğim filmlerde vs görürüm. Sanatçı Kendince guldürü olsun diye ağza alınmayacak küfürler eder. Kişi Kimsenin söylemeye cesaret edemediği ucube küfürleri seyircilerin suratlarına haykırırcasina söyleyebiliyor olmanın keyfini dibine kadar yaşarken ,seyircede Büyük beğeni toplayan sanatçı kahkaha tufanının kopmasına sebep olurdu . Elde ettiği şöhreti ile bu küfürleri makul karşılayıp muhteremi alkış yağmuruna tutmamızda da, akıl tutulması yazardım . Birlikte alkışlarimız büyük bir orkestra oluşturdu
. Şov bitince kendime dönüp iğrenerek bakarımdım. Tabi içinde yaşadığım bu gelgitleri kimseye çaktırmamam gerekli olduğunuda çok iyi bilirdim. Sahneyi aydınlatan ışıkların bir anda bana dönebilme ihtimalini düşünmek bile istemiyorum . Hayır bunu asla kaldıramam. Kimseye cevap vermeye cesaretim yok artık. Kendimle çelişkim anlaşılmasın diye alkışları olabildiğince gösterişli yapardım.
Yeri gelmişken kültür olarakta kabul görmek zor oldu. Hepimiz çeşitli illerden bir araya gelmişken aynı ağızla konuşmamiz gerekli olduğu sürekli anlatılır. Aynı lezzetlerden hoslanmamiz gerekliliği vurgulanirdi. Parmak izi dahi her insanda farklıyken ,bu denli aynılığa itilmek doğrusu hiç kolay olmadı.
Sonra bu düşüncelerde boğulur gibi oldum. Yerimden bir hısimla kalktım ve kacarcanina kendimden uzaklastim.
Farklı düşünmek , farklı olmak gökyüzünde ki güneş gibi parlak ama yalnız kalmaktı. Buda can sıkıntısı demekti. Kimse bunu istemez değil mi?
Yeri ve zamanında doğruyu söylemenin güzel olduğundan bahsederiz ya öyle bir yer ve zamana henüz denk gelmedim.
Doğru yer ve zaman belki de farklılıkları çöpe atıp, duymak istediklerimizi duyduğumuz zamanlardır. O zaman aynıları alkışlamak için kaldığımiz yerden devam edelim.
Bir yanıt yazın