Hamileliğimin son günlerindeydim.Tüm hazırlıklar tamamdı .Fenerbahçeli tulumunu beşiğinin olduğu köşeye asmıştım.Onu o minik bedenine giydirmek için günleri bırakmış anları sayıyordum. Eşim,ailem arkadaşlarım benden daha da heyecanlıydı.Ve nihayet onu kucağıma aldığım gün geldi.O minik eller, zor açılan minik gözler,en güzel çiçeklerden bile güzel hoş kokan minik yavrum. Ağlayışlar,uykusuz geceler,ısınıp soğuyan mamalar,alt değişmeler,soğuk çaylar ,yemekler, yarım kalan sohbetler…
Cennet kokulu yavrum iki yaşına geldi. Yavrumla geçirdiğimiz zamanlar çok keyifli geçiyordu.Ama anlamadığım anlatamadığım bir durumla karşı karşıya idim. Arkadaşlarım da yersiz eleştiri yapıyor canımı sıkıyorlardı.Artık görüşmeyi kesmiştim.Eşimin tanıdığı bir doktora danıştık. O da bizi çocuk pskiyatristine yönlendirdi.Ayarlanan randevu tarihte görüşmeye gittik. Doktor oğlumuzdan bir kaç davranışı yapmasını istedi.Sonra bize döndü ve düşünceli bir şekilde otizm dedi.Otizm kelimesi benim beynimde bir kaç kez yankılandı.ilk kez duyduğumuz bu kelime ne anlama geliyordu.Otizm neydi,bulaşıcı bir hastalık mıydı. Neydi neydi?…Benim cennet kokulu yavrumun nesi vardı?Doktor bey ve eşim beni sakinleştirmeye çalıyordu.Ben kimseyi duymuyor,duyamıyor ağlıyordum.
Kendimi toparlamam aylar aldı.Zaman zaman yine dağıldığımda olmuyor değil.Hayata dair bildiğimiz her şeyi bir kenara bıraktık.Bu çocuğun nesi var deyip kalp kıran dostları da bir kenara koyup ,çocuğumuza yararlı olan tüm yardımları almaya başladık. Ve yalnız olmadığımızı gördük.Bizim gibi cennet kokulu yavrulara sahip dostlarımız oldu.Cennet kokulu yavrumuza kanat olmaya devam ediyoruz…
İlk şaşkınlıktan sonra otizimin bir hastalık olmadığını ,gerekli eğitimle yavrumuzun akranları ile arasında olan küçük farklılıklarla birlikte açığını kapatabileceğine inandık. Erken tanının ,erken kabulünde diyebilirim bu işte bize çok yol katettirdiğini de söylemeden geçmek istemem …
Onlar ki ,bedenleri büyüse de ruhları çocuk kalanlardır.